Merak
çoğaltır endişeyi. Dün bir kaba koyup beslediğim karıncalar bugün kaplarından
kaçıp odamda bir yerlere sızmışlar. Bilgisayarımın ekranına dolan karıncalarla da
bir bağlantıları olabileceğini düşünüyorum.
‘Acaba şimdi
ne yapıyor’ diye birini düşünüp de iki saat sonra onunla karşılaştığım günü
hatırlıyorum. Sarhoştum içtiğim için, çok içmiştim onu düşündüğüm için, ve sonunda
karşımdaydı; kanlı canlı karşımdaydı. Kelebekleri hatırlıyorum; hatırladığım
son kelebekler onlardı; o gün de çıkıvermişlerdi bir şekilde. Ne yapacağımı
bilememiştim, sanki bir anda her şey yoluna girecekmiş gibi gelmişti. Hisseder
ya insan bazen; bir köşeyi döneceğim dersin ve her şey mükemmel olacak.
Kitaplarını düşürür, yolu paylaşamaz, park yerini çalar, motoruna çarpacak
olur, kuyrukta sıranı çalar; hiç belli olmaz. Öyle oldu; elimi ayağımı unuttum,
kalbim vardı sadece, aklım ve o. Sonra sadece o oldu, ne varsa o…
Kaybettiklerin
yüceltir yeniden bulmanın kıymetini. Saçını toplayacak olursun, tokanı
kaybedersin; gitar çalacak olursun, penanı kaybedersin; annene babana bir şey
danışacak olursun, gitmişlerdir çoktan… Sonra bulursun her birini tek tek. Birisi
çıkar sonra karşına ve der ki; benim o, aradığın her neyse benim; arama artık.
O demese bile bırakırsın aramayı, çünkü bilirsin istediğinin o olduğunu. Tek yoldur
o, devrimdir hatta senin için. Bir anda hayalin oluverir o; amacın olur,
varoluş sebebin olur, günü bitirme sebebin olur. Yazarsın onun için, elinden
çıkan her cümle onun için olur; o bilmez bunu. Yazdığın her kelime, vurduğun
her harf onun içindir; bilmez. Sevmedi, der, beni… Belki de sevmemişsindir
gerçekten.
Geçer
zaman… Geçer mi gerçekten? Geçer… ama nasıl geçer? Hangi ilaçla, hangi alkolle
vakit geçirdin o dönem, sen bile bilmezsin. O da bilmez. Kimse bilmez... Yoktur belki de
ilaç falan, içkiyi de bırakmışsındır hatta. Yeni bir güzelle gününü gün edersin,
her bokunu öğrenirsin ve sonra o da bir ay tutulması gibi gelip geçer. Anlıktır
o güzel, sen beraber gidebileceğin bir gezegen istersin. Üstüne konmak istersin
ve beraber ilerlemek ve parlamak her şeye rağmen ve ne varsa karanlık olan,
aydınlatmak istersin onunla beraber. Kadim dostun der ki, “evet kardeşim, yine
yanlış dönencelerdesiniz.” Güneş sistemine küfredersin, dünya düzenine
söversin. Düzeleceği var mı işlerin, sorgularsın. Öyle bir ihtimal var mı?
Varsa eğer; asla düzelmez.
Dünya
yuvarlaktır. Sana en uzak yer aslında sırtındır. Ne kadar dönersen dön götün hep
arkandadır. Her gidişin bir dönüşü olur. Doğrudur bazı şeyler, sırf yanlışları
bastırmak için doğru olurlar. Her gidişin bir dönüşü olur gerçekten. Geri
dönüşü olmayan şey gidiş değildir zaten. Aslında gidemeyişlerin asla dönüşü olmaz. Biri
gidemediyse eğer, geri de dönemez. Ayrılırken elini bırakamadıysa, giderken son
bir bakış atıp da gözden kaybolduysa gidiş değildir o; onun dönüşü olmaz,
gariptir. Yarım kalmışlar yarım kalmaz aslında, biter. Ömrün biter o noktada,
fark etmezsin. Geleceğin sınırlanır, varlığını sürdürme isteğin kaybolur,
hayatın anlamını kaybeder. Hayalini bile kuramadığın o çocukların var ya,
korktuğun hani, onlar bile gider; bir kız bir erkek… Biri gelir, “Acını
anlıyorum…” der; “hepsini unutturacağım sana.” Bilirsin hiçbir bok değişmeyeceğini
içten içe ama inanırsın yine de o güzele. İnanmasan da inanmak istersin. Sonra
bir yalana kandığını fark edersin, yalan söyleyen asla karşındaki olmaz;
karşındaki hep masumdur o noktadan sonra. Yarım kalarak tükendiysen, bittiysen,
suçlu hep sen olursun.
“
Aga nerelere daldın?”
“
Kim neye dalmış?”
“
Ne bileyim, öyle boş bakıyordun bir saattir.”
“
Bir saat kafanı siksem daha mı iyiydi bu kafayla?”
“
Hee, sen de doğru diyorsun…”
“
Bira kaldı mı?”
“
Yok, al bunu iç bana yetti zaten.”
“
Sana hep yetiyor lan zaten, helal olsun lan sana!”
“
Ne alakası var oğlum?”
“
Ne bileyim lan, kaç yıldır mis gibi ilişki yaşıyorsunuz Merve ile. Bir gün de tutup
ben kaçak et kessem ne olur demedin.”
“
Sen dedin mi?”
“
Yok.”
“
Ee?”
“
Ne bileyim lan işte, mis gibi ilişkiniz var.”
“
Senin de vardı aga?”
“
Ee? Ben mi bok ettim, onu mu diyorsun?”
“
Yok be oğlum da; bir yerde senin de hatan oldu sanki…”
“
Ha ben suçluyum yani, onu mu diyorsun?”
“
Ya aga bak yanlış anlıyorsun bütün olayı. İlişkide suçlu olmaz. Sorunlar olur,
sorunun sebepleri olur -ki çok dillendirilmemesi gerekir- ve bu sorunların da çözümleri
olur.”
“
Ee?”
“
Sen çözümleri bulamadın işte.”
“
Ben mi bulamadım?”
“
Siz bulamadınız, beraber yani.”
“
…”
“
…”
“
Bira kaldı mı?”
“
Aga sonuncuyu sana verdim ya.”
“
Başka yok mu?”
“
Var amına koyayım, ama senin içtiğine çok özel bir seri olduğu için ‘sonuncu’
dedim.”
“
Senin şu viskiyi açmasak mı?”
“
Aga yat hadi yat, kaç oldu bak saat.”
“
Oğlum çok kafiyeli konuştun lan, birer şiir okuyup öyle yatalım mı?”
“
Sen oku aga ben mani olmayayım, çok uykum geldi.”
“
Mani mi? Çok güzel konuşuyorsun bak bugün. Lan bak hatta şiir yazardık belki bu
gazla? Bak yardım ederim Merve’ye şiir yazmana.”
“
Hee, hep böyle deyip kendininkine yazdırıyorsun şiirleri, Merve benim gözüm yeşil mi diye soruyor sonra... Aga git yat gerçekten,
geç oldu bak.”
“
İyi lan gidiyorum.”
“
Hadi iyi geceler.”
“
Bir baksana.”
“
Hah?”
“
Bira kaldı mı?”
“
Kafana senin şimdi… Kaldı lan aslında… ama sen içmezsin onu.”
“
Neymiş ki?”
“
Çakma malt işte. Yarım duruyor masada.”
“
Siktir et madem, benim için bitmiştir o.”
“
…”
“
Baksana lan bir daha.”
“
Lan ne var?”
“
Kokoreç yiyelim mi?”