28 Ekim 2014 Salı

HİÇ AĞZIN YANMAMIŞ GİBİ

               Bacaklarımın arasında bir yangın var sanki.bir şey doğuruyormuşum gibi. İçimden bir şey beni yırtıyor…
               Davulun ritmik sesi odaklanmamı sağlıyor ve acıdan bir nebze uzaklaşabiliyorum. Yalnızken acı çekmek daha zor. Vurulmuş da avcının gelip onu bulmasını bekleyen bir domuz gibiyim, acıyla soluyorum.
               Beni böyle acıtanın ne olduğunu bilmek isterdim. Kimin ya da neyin iyi geleceğini. Çok dokunulmuşluk olamayacağına göre dokunulmamışlık mı? Ya da sosyalliğe duyduğum nefret mi bunu yapan?
               İnsanların her kafaları estiğinde beni arayabileceklerini sanmaları,onları destekleyeceğimi sanmaları,beni iyi biri sanmaları,onları sevdiğimi sanmaları ve en kötüsü de kendilerini doğru anlattıklarını sanmaları…
               Onlara şunu demek istiyorum; kendimi sevmiyor olmam sizi seviyor olduğum anlamına gelmez.alkolü sevdiğim anlamına gelir.
  
               Botlarımı yere sert sert vurarak uzaklaşmak istiyorum. Kendimi herhangi bir yere giden herhangi bir araca atmak.Ne olduğu ya da nereye gittiği önemli değil. Hiç bir zaman da olmadı. Ben evimi yollarda buldum.
             
 Doğ artık, Doğ!                                        

                                                                                                    Bukalemun.

27 Ekim 2014 Pazartesi

Hiçbir Şey Sonsuza Kadar Devam Etmeyecek

                Hiçbir şey seninle sonsuza kadar gelmeyecek. Çok sevdiğin bir şarkıyı bir daha dinleyemeyeceksin. Çok sevdiğin bir yazarı bir daha okuyamayacaksın. Çok sevdiğin dostlarınla bir daha görüşemeyeceksin. O çok sevdiğin insanı, hayatının anlamını, bir daha göremeyeceksin. Öyle bir an gelecek ki, onu bir daha sevemeyeceksin.
                "Dostluklar, aşklar ebedi kalır." saçmalıklarını boşver sen. Yaşadığın o unutulmaz anlar var ya, o anlar bir anda yok olacak. Sevdiğin kadını hiç tanımamış, hiç sevmemiş olacaksın. Aşklar bitecek. O çok önem verdiğin dostluklar bitecek. Hiçbir şeye değişmem dediğin o ailen bile bir anda seni terk edip gidecek, eğer önce sen onları terk etmezsen... Dünyalar güzeli bir kızın olacak, bir gülüşü için her şeyi yapabileceğin bir oğlun olacak, koşulsuz seveceğin evlatların olacak ve onları bir anda unutacaksın.
                Hayır, alzheimer falan değilsin sen. Şu an sadece hayatın gerçekleriyle yüzleşiyorsun. Muhtemelen sağlığın yerinde ve bu satırları okuduktan sonra aklına estikçe, efkarlandıkça tekrar tekrar gelip bu yazıyı baştan okuyacaksın. Okudukça da beni daha iyi anlamaya başlayacaksın.
                Her şeyin sonu var dostum, her şeyin... En güzel şeyler bile bir anda son bulacak bir potansiyele sahip. Sevdiğin her şeyi kaybedeceğini, okudukça daha iyi anlıyorsun ve kızgınlığın daha da artıyor. Keşke bu yazıyı yazmak dışında elimden bir şey gelse...
                Tembellik edip de izlemek için uyanmadığın o gün doğumu var ya, onu yarın sabah izlesen iyi edersin. Kızıp, kırılıp da küstüğün dostlarına gidip sarılsan iyi edersin. Hayatını güzelleştiren o kadın var ya, ne olursa olsun, HER NE OLURSA OLSUN, BİR DAHA BIRAKMA ONUN ELİNİ. Bu yazıyı okuduktan sonra onun gözlerinden gözlerini çekmezen iyi edersin. Git ve aileni gör. Sevdiğin kadını da al yanına. Tanıştır onlarla. Bu kadın benim hayatımın anlamı de, bu kadın benim her şeyim de. İnsanlara, onları ne kadar sevdiğini hissettir elinden geldiğince.
                Dünyaya veda et demiyorum sana, sadece yapman gerekenleri yap. Şu an içinden gelmiyor olabilir, ama belki de bir daha fırsatın olmayacak, sevdiklerine seni seviyorum demek için bir şansın daha olmayacak...
                 Sevdiğin, sevmediğin, hakkında hiçbir şey hissetmediğin, varlığını bile bilmediğin her şey bir anda uçup gidecek. Hislerini de kaybedeceksin, anılarını da. Güneşin doğuşunu kaçırmanın o pişmanlığı bile seninle beraber toprak olacak. Pişmanlıkların, aşkların, nefretlerin... Her şeyin bir anda toprak tarafından kemirilmeye başlayacak. Evet, dostum. Sen öleceksin. Sonunda ne olduğunu bilmediğin bir karanlığın içine gömüleceksin ve yavaş yavaş çürüyeceksin. Aşkların kemirilecek toprak altında, ve hayattayken vermek için uğraştığın birkaç kiloyu, orada hiçbir şey yapmadan vereceksin. Zamanında egzersiz yaparak acıttığın o karın kasların zamanla toprağa karışacak ve sen hiçbir şey hissedemeyeceksin.
                Bu yazıyı yazdığım için, senin bunu okumana neden olduğum için üzgünüm. Hayatının anlamsız bir oyun olduğunu anlattığım için belki şu an kızgınsın bana ama; yavaş yavaş bana hak vereceksin. Son olarak, bunların tam aksine, umut verici bir gerçek vereyim sana; bir gün gelecek, bu yazıyı okuduğunu da unutacaksın...


Yaza Mazar

24 Ekim 2014 Cuma

Su Buharı

         
               Ben bir gece yaratığıyım. Benim evim karanlık ve yurdum gölgeler.Uzaktan seni ürperten sülüetim,belirsiz sesler.Sisler altındaki toprağım,ayaklarını göremediğin ve en uç noktayım, asla yalnız gitmek istemediğin.Ben geceyim. Derin,sessiz ve serin,içine çektiğin. 

               Bu gece buraya yalnız geldim.Zaten çoğu zaman öyledir.Burnumdan çıkan buharların saçlarımda kar tanecikleri oluşturması.Daha iyisi olamaz ki...

               Vardı ama.Sevildiğim günleri hatırlıyorum ve hissetmiyor rolü yapmadığım.Bildiğin hissediyorum işte.Hem de öyle böyle değil.Tüm omurgamda.El çizgilerimde.Yoksa ne diye kıçım dona dona dolanayım ki bu ormanda.ev...o nasıl bir histi ki...en çok yolda olmak en az biri gibi... 

                                                                                                                      Kıyametten Bir Gün Sonra

23 Ekim 2014 Perşembe

Yaşayan Ölüler

                Yaşayan ölüler gibiyiz, kemiklerle dolu toprağın üzerinde. Milyonlarca dönüştürücü, milyonlarca solucan ve milyonlarca kurt, toprağın altındaki etleri parçalıyor ve tekrar toprağa, havaya, suya ve insana dönüştürüyor.

                Nefes alıp veren, düşünme yeteneği olan ve kendini hayvanlardan farklı, hatta hayvanlardan daha üstün gören bizler için de buna benzer bir durum var. Mutsuz ve aşktan uzak hayatlarımız, ruhlarımız, bir süre sonra ölüyor ve çürümeye başlıyor. Hayatın içinde kaybolmak diyorum ben buna. Aşkı, sevgiyi ve diğer tüm güzellikleri unutup, yaşamaya odaklanmak...



Yaza Mazar

22 Ekim 2014 Çarşamba

Bugünün Tarihini Bir Yere Not Almanız Gerekebilir

                Evet, doğru duydunuz; bugünün tarihini bir yere not almanız gerekebilir. Sandalyeye kıçımı yapıştırıp, klavyeyi dövmeye başladım, ve siz! Bunları okuyorsanız eğer, arka sayfaları bin bir mutsuzlukla dolacak olan takviminizi açın ve bugünü işaretleyin.

                Siz sıcak yataklarınızda, lüks arabalarınızda, deniz manzaralı villalarınızda, villa manzaralı yatlarınızda ve yat manzaralı soğuk banklarınızda elinizde şarapla bu yazıyı okuduğunuzda ben muhtemelen dünyayı dolaşmış olacağım. Görülmeyeni görmüş, yaşanmayanı yaşamış; yapılmaması gereken her şeyi en az iki kez yapmış olacağım. Bugünün tarihini bir yere not alın. Sizden basit bir şey istedim, uygulayıp uygulamamak size kalmış. Takvimdeki bir günü yuvarlak içine almak, sadece götünüzdeki yağı biraz eritir.

                Bunu yaptıysanız ve devamında ne olacağını merak ediyorsanız gelişmeler için magazin haberlerini ve annelerinizin telefon rehberlerini kontrol edin. Yatak odasındaki dolabı, yatakların altını, balkonu, banyoyu, küveti, diş macunu tüpünün içi; hatta diş fırçalarını bile kontrol edin. Muhtemelen benden bir iz bulacaksınız. Çünkü bu gece, değersiz dostlarım; tüm tanıdıklarınızın ve onların tanıdıklarının, tüm sevdiklerinizin ve onların sevdiklerinin, tüm nefret ettiklerinizin ve onların nefret ettiklerinin, benden nefret edenlerin ve onların nefret ettiklerinin, ve geri kalan tüm insanlığın üzerinden, içinden, dudaklarının ve dişlerinin arasından geçeceğim.


                Kısa bir yazı olacak bu. Ne kadar sürede yazıldığını bilmeyeceksiniz. Belki de dünyayı dolaştım ve döndüm. Belki gitmedim. Belki her şeyi şimdi yazmaya başladım. Bütün bu saçmalığı hazırlamak için yıllardır hazırlanıyor da olabilirim. Asla bilemeyeceksiniz; çünkü sizi uyardığım zaman takviminize küçük bir işaret koyma zahmetinde bulunmadınız ve siz bu yazıyı zaten hiç okumadınız!


Yaza Mazar