26 Temmuz 2016 Salı

yaşamak istemem aranızda

artık ölümsüzüm. çünkü aydınlandım...
 üzgünüm baba, kaburgalarımın içinde tüm bedenimin konsantre edilmiş hali, duyamadığınız o çıtırdama sesinin nedeni sensin. çok üzgünüm burada annem yok,hala iyi görünmen için kimse çabalayamaz. burada tanrı benim, alfa benim. kaburga içinde iç organları dağıtan benim.
  senin her şeyi kendi kurallarına uydurma çaban ve içimize ses bombaları atıp duruyor olman dışında, çünkü sonuçta kimseyi öldürmüş sayılmazsın, katlanamadığım şey annemin her şeyi bitmek bilmez bir güçle neşeli hale getirme çabası sanırım. bu geçici bir şey değil, sen busun, ben buyum. anladık. ama asla bırakmıyor.
 sana bir sır vereyim mi? tanımadığım insanlar bile biliyor ama sen bilmiyorsun. ruhuma herhangi bir şey katmak için hiç çabalamadın ama beni en çok sen yetiştirdin. şu an olduğum kişinin nedeni sensin. ha bu iyi bir şey mi? tamamen öznel bir durum. ben bazen çok yoruluyorum ama fena biri sayılmam yine de. gitmek istiyorum son zamanlarda. yaşamak istemiyorum bu dünyada, ülkede, evde. ya da tam tersi sırayla işte. hepsi soğan gibi iç içe zaten.
 deniyorum. gerçekten. ama sen bıraksan siyaset bırakmıyor. küre ısınıyor. kadınlar çantalarını otobüste kafama çarparak geçiyorlar, erkekler ter kokuyor.
 birini seviyorum. dünya gibi güzel geliyor. bunlar hiç olmamış gibi geliyor. davrandığımız gibi sanıyorum. başkalarının çocuklarının 5 yıllık korkunç geçen hayatlarına bakıp bir daha iyi olmaz dediğinizde ağlayarak kaçmak,suratlarınızı dağıtmak istiyorum. ben iyi değilim. 17 yıldır değilim. kabuğunu bırakıp kaçmış bir cır cır böceği olduğumu görmeyeceksiniz değil mi?
  ben gideli çok oldu. asla tanımayı denemediğin, istemediğin, zaten şansın olamayan bu karakteri asla bilemeyeceksin. ben olsam yaptığım heykele en az bir kere bakardım.
  a

15 Temmuz 2016 Cuma

Çocukları Sahneden Alalım

bazı cümleler hayatınızı değiştirir. kimisi sadece bir kere söylenerek ve bir kere oldukları için, bazılarıysa çok defa söylendikleri için. aptal saptal yargılar vardır, aslında düşünmediğini kendinin de bildiğin ama olmayacak insanların yüzüne tükürdüğün. aptal saptal cümlelerin vardır kıçına sokup uzaklaşman gerekirken olmayacak zamanda en olmayacak kişinin hayatını siktiğin. evet siktin. kibarı ya da doğru söylemi, cinsiyetçi ya da aşağılayıcı olmayanı yok. çünkü öyleydi. birden fazla insanın hayatında, birden fazla dönemi çalarsan o insan asla tam olamaz. artık ihtiyacı olmadığını düşünse bile, eksik parça her zaman temeli sarsar.
 sen bir insanın ilk taşını çalarsan o insanın içine düşen her taş meteor etkisi yaratır. çünkü benim güzel yapı taşım, harç malzemem, benim çok güzel tohum kaynağım, sen oyulmuş bir dişi dolgusuz gibi açıkta bıraktın. çünkü sen günün yaşanmaya en değer saatlerinden beni korkuttun. çünkü sen kalbimi şebek götü gibi açık ve sikilmeye müsait bir şekilde ortada bıraktın. midyeydim ve kabuğumu kırdın. ve ben, bu yüzden içine kum taneleri kadar insanlar, sözler, olaylar kaçtığında buruşup büzülen bir et parçası oldum. kabuğu onarmak da öyle kolay değil ha. çok titremem, ağlamam, bağırmam, sana benzemem ve kendimi dövmem gerekti. kolay mı sanıyorsun? değil. biliyorsun çünkü sen üstüne basılmış bir midyesin ve tüm parça pinçik halinle, gelip benim güzel kabuğumu zedeliyordun.
  hayır tatlış kızlar gibi istiridye demeyeceğim. denizin en çirkini denen, tüm zararlı metalleri ve boku püsürü kendine toplayan midyeyim ben. asla tatlı da olmadım. olmayacağım da. beni çok yersen zehirlenirsin. taşakların ölür. çocuğun otistik olur. asla tatlı olma fırsatım olmadı.

o yüzden şimdi çocukları sahneden alalım ve dağılalım, çünkü almamız gerekirken ordaydılar...

8 Temmuz 2016 Cuma

06.40

  Hayatlar, Campell' ın adının koyduğu "Kahramanın sonsuz yolculuğuna" benzer. Sıradan hayat, maceraya çağrı, erginlenme, iksirle geri dönüş ve tekrar düzene giren hata, en kısa haliyle... Buna "hayatımızı kurmak" deniyor. Kim "her şeyi bırakıp gitmek" cümlesini çekici bulmaz. Kim artık savaşmayacağım diyen Supermen' e özenmez, kim kapıyı çarpıp çıkan kadınlara imrenmez, çoğu zaman  yalnızca filmlerde gördüğümüz.
  O zaman hayatı neden "kuruyoruz?" sadece var olsak olmaz mı? istediğimiz yerde istediğimiz kişiyle yaşasak, ona kurallar koymasak, işlere ve maaşlara bağımlı olmasak? Sonra yıkmak isteyeceksek neden kuruyoruz?
 Öğrendiğimiz bu yaşam iskambil kartlarından ya da kumdan yapılan kaleler gibi. yapması zor, bozması zevkli. ve bir dalga ya da misafir çocuğu gelip bizden önce yıkarsa ondan nefret ediyoruz.
Tüm bunların yerine hayatının sabah kafa delici şekilde ötecek bir alarm gibi kurmasak da aynı hızda saatlerce ilerleyen bir trenmiş gibi görmeyi denesek ve duraklarda aldığımız, bıraktığımız yolculara bu kadar yüklenmesek. Kalıpların dışında yaşayan her insana başarısız, ipsiz sapsız -ipe bağlanmak istediğimizi kim söylediyse zaten, başı boş -ne güzel ya işte, kafası rahat demek ki - diye damga vurmasak? Kadınlar doğurmak erkekler avlanmak zorunda değil mi hala? Gündüzleri yaşamak zorundayız.
  Saçlarını kestirirsen herkes beğenir. Uzatırsan da. evlenirsen de sevinirler, boşanırsan da. Çünkü aslında kimse kimseyi gerçekten tanımak istemez. Onun anlattığı kadarının, dinlediği kadarının yarısını anlar. Ve bu yüzden aslında hiç de onaylamayacağı şeyleri, "her şeyi bırakıp gidesim var moruk" dediğinizde, git, kurtul diye onaylar...
  Sahi kurmasak olmuyor mu? Oyunmuş gibi davranıyoruz ama daha basit, daha ciddi. ya da bana öyle geldi.                    
                                                                                                                               BUKALEMUN