17 Ocak 2021 Pazar

Neden İçiyorsun?

    “Temmuz sonuydu. Sıcaktan, terim daha derimin üzerine çıkamadan buharlaşıyordu adeta. Bilgisayarım bile sıcaktan isyan ediyordu artık; işlemci erimesin diye canla başla çalışan fanların gücü tükenmek üzereydi artık. Zamanı gelmişti, bilgisayarımı temizlemem gerekiyordu. Her yerini söküp temizledim, soğutmayı kolaylaştıran termal macunları yenileyip bilgisayarı toparladım. On dakika bile kullanamadan; tekrar ısınmaya başladı. Son çözüm olarak format attım, yine düzelmedi. Bıraktım öylece.

Kış geç gelmişti o sene; Ocak sonuna kadar sanki soğuğu biriktirip, Şubat’ta bir anda yıkmıştı üzerimize. Parmaklarımız donup kalıyordu dışarıda, evin içi ise başka soğuktu. Çatıda biriken yağmur suyu, güneşi gördüğü gibi buharlaşıyor, bu sırada da odamın tavanını ciddi derecede soğutuyordu. Basit fizikti; ısınan hava da yükseliyordu doğal olarak. Yerdeki parkeleri yaksam, oluşacak tüm ısı birkaç dakika içinde tavanı ısıtmaya gidecekti neredeyse. Bu kadar soğuğa rağmen, cehennem ateşi gibi yanan bilgisayarım es vermemişti ısınmak konusunda. Ellerim ısınıyordu klavyeye dokunduğumda, iyi tarafıydı bu. Kötü tarafı ise; işlemcinin neredeyse kendisini yakacak seviyeye gelmiş olmasıydı. Son bir çare kalmıştı artık; işlemcinin gücünü düşürecektim. Aşırı ısınma probleminden kurtulmamı sağlayacaktı bu güç düşürme işi. Tabii bunun da kötü bir yanı vardı; yaptığım işler artık çok daha uzun bir sürede bitecekti. Vakitten verip, ısıdan kurtulacaktım.

Birkaç basit ayarla işlemcinin gücünü düşürdüm. “Daha az düşün, daha az ısın.” dedim ona. Gerçekten işe yaramıştı. Dökülmeye hazır çelik gibi bekleyen o işlemci, yaptığın şakalara yalandan gülen bir sevgili kadar soğumuştu sonunda. Artık tek sıkıntısı, verdiğim komutları yerine getirme süresinin artmış olmasıydı. Çocuk halinle anneannenin elini tutup gofret almaya gitmek gibiydi bu; için içine sığmazdı, bir an önce bakkala varmak isterdin, ama anneannen yavaş yürürdü bacakları ağrıdığı için. Yine de severdin onu; ağrılarına rağmen seni bakkala götürdüğü için. Elini öptüm bilgisayarımın, onu her zaman ve her haliyle seveceğime söz verdim.”

 

“Nasıl bir mana çıkarmalıyım bu hikayeden, tam olarak anlayamadım açıkçası...” dedi terapistim.

- Neden sürekli içiyorsun diye sormamış mıydınız?

- Evet ama bilgisayarının ısınmasıyla bu sorunun nasıl bir bağlantısı var anlayamadım.

- Vaktimi harcama da özet geç diyorsunuz yani...

- Tabii ki öyle bir şey söylemiyorum, bu kırk beş dakikalık seansımız tamamen senin rahatlaman ve düşüncelerini aktarman için. Buradaki tek pürüz; düşüncelerini anlatmak yerine bana hikaye anlatarak vakti tüketmeye çalışman. Sana yardım etmeye çalışıyorum ama sen izin vermedikçe bunu yapmam mümkün değil ne yazık ki...

- Zorlanacak olursan metaforlar kullanarak da kendini anlatabilirsin demiştiniz bana. Ben de öyle yaptım işte; hikayedeki bilgisayar bendim, işlemci ise beynimdi. Gücü azaltma işini uygulayan şey de alkoldü işte, anlayacağınızı düşünmüştüm...

- Şimdi anlıyorum... Beyninin çok çalıştığını düşünüyorsun, bu yüzden de içki içerek kendini sakinleştirmeye çalışıyorsun. Bak, bu çok normal. Pek çok insan...

     Saate baktım o konuşurken. Seansın bitmesine on dakika vardı, süre bittiği anda şutlayacaktı beni, söylediği hiçbir şeyi dinlemedim son on dakika boyunca. Şutlanırken, beni anlayan tek kişinin o olduğunu söyledim, teşekkür ettim ve bir sonraki seansın ne kadar verimli olacağını hayal bile edemediğimi söyleyerek çıktım. Eve döndüm ve içmeye başladım; işlemci ısınmıştı bir kere...