Şurdan 3 salep 3 tost alır mısın sana zahmet?
3 kaynar salep kafamdan aşağı döküldü, beynimin içine doldu.
Kafatasımın içini dolduran topraklar eriyip aktı, dev bir heyelan oldu ve en
derine kazdığım mezar ortaya çıktı. Çoktan çürümüş olması gereken ölü bir adam yattığı
yerden doğrulup ayağa kalktı: BABAM.
BA BA 49 yaşındayım ama hala 2 yaşındaki bir çocuktan daha
yabancıyım bu kelimeye. Vapur kantini sırasında arkamda duran, 11 haneli bir
kimlik numarasına sahip sıradan ve önemsiz biri gibi sipariş veren bu adam,
benim babam. Taşradaki o şehrin küçük pastanesinden termosla bana salep
getirsin diye her kış akşamı camda beklediğim babam.
Midem bulanıyor. iki paralel evren koca bir depremle bir
araya geliyor sanki beynimin içinde. Bu
sallantının denizin dalgasından olduğunu hatırlatmalıyım kendime. Bu olanlar
gerçek, bu gerçekten o! Boyu hala uzun göbeği yerinde, hiç büyümeyen çocuk gibi
zamana karşı hep simsiyah saçları beyazlaşmış ama paketli gofretlerin üzerinden
uzattığı parayı tutan ellerinde kahverengi lekeler var. Lekelerin arasında da
dalga dalga derisine batan bir gemi gibi görünen altın bir yüzük. Evli demek ki
hala o kadınla. Bensiz devam edebilen hayatı onsuz devam edememiş. Bir sabah
uyanıp da; “Sen kimsin be kadın, kimsin ki benimle öz evladımın arasına
gireceksin?” dememiş. Kitaplığın tüm raflarını indirip, albümü bulup
fotoğraflarıma bakıp ağlamamış. Karısı ile birlikte o zevksiz koltuklarına
uzanıp boş boş televizyon izlerken kuruyemiş atmış ağzına, sanki ben hiç
olmamışım gibi.
Rüyasına da mı girmedim? İnsanın gündüz düşünmekten kaçtığı
gece bilinçaltından çıkar, kendimden biliyorum. Bu da bir kabus gibi ama değil.
Bardakları tutan elleri titriyor, oysa ben ellerinin de düşünceleri gibi hep
sabit kalacağını sanmıştım.
Salep tepsisinin gittiği yöne doğru baktım, hemen gördüm onu.
Pencerenin hemen yanında, sanki yetmişine merdiven dayamış değil de vapurun en
arzulanan kadını gibi kendinden emin oturuyordu. Demek 3 evin tapusu, kemik
erimesine rağmen dik tutuyordu insanı. Yanlarında arkası bana doğru dönük olan
bir adam vardı. Konuşmalarını dinledim, babam; “aferin aferin bizi ne zaman
götüreceksin?” dedi. Demek babam ‘aferin’ demeyi biliyordu! Bir yerlere de
gidiyordu. Acaba nereye gidecekti? Babamın elleri adama şefkatle uzandı. Oysa
bana öfke hariç kalkmazdı. Arkası bana doğru dönük olan adam; “ Bilemiyorum
belki de hafta sonu baba.” dedi.
BA BA.