27 Kasım 2021 Cumartesi

SALEP


    Şurdan 3 salep 3 tost alır mısın sana zahmet?

3 kaynar salep kafamdan aşağı döküldü, beynimin içine doldu. Kafatasımın içini dolduran topraklar eriyip aktı, dev bir heyelan oldu ve en derine kazdığım mezar ortaya çıktı. Çoktan çürümüş olması gereken ölü bir adam yattığı yerden doğrulup ayağa kalktı: BABAM.

   BA BA 49 yaşındayım ama hala 2 yaşındaki bir çocuktan daha yabancıyım bu kelimeye. Vapur kantini sırasında arkamda duran, 11 haneli bir kimlik numarasına sahip sıradan ve önemsiz biri gibi sipariş veren bu adam, benim babam. Taşradaki o şehrin küçük pastanesinden termosla bana salep getirsin diye her kış akşamı camda beklediğim babam.

   Midem bulanıyor. iki paralel evren koca bir depremle bir araya geliyor sanki  beynimin içinde. Bu sallantının denizin dalgasından olduğunu hatırlatmalıyım kendime. Bu olanlar gerçek, bu gerçekten o! Boyu hala uzun göbeği yerinde, hiç büyümeyen çocuk gibi zamana karşı hep simsiyah saçları beyazlaşmış ama paketli gofretlerin üzerinden uzattığı parayı tutan ellerinde kahverengi lekeler var. Lekelerin arasında da dalga dalga derisine batan bir gemi gibi görünen altın bir yüzük. Evli demek ki hala o kadınla. Bensiz devam edebilen hayatı onsuz devam edememiş. Bir sabah uyanıp da; “Sen kimsin be kadın, kimsin ki benimle öz evladımın arasına gireceksin?” dememiş. Kitaplığın tüm raflarını indirip, albümü bulup fotoğraflarıma bakıp ağlamamış. Karısı ile birlikte o zevksiz koltuklarına uzanıp boş boş televizyon izlerken kuruyemiş atmış ağzına, sanki ben hiç olmamışım gibi.

   Rüyasına da mı girmedim? İnsanın gündüz düşünmekten kaçtığı gece bilinçaltından çıkar, kendimden biliyorum. Bu da bir kabus gibi ama değil. Bardakları tutan elleri titriyor, oysa ben ellerinin de düşünceleri gibi hep sabit kalacağını sanmıştım. 

  Salep tepsisinin gittiği yöne doğru baktım, hemen gördüm onu. Pencerenin hemen yanında, sanki yetmişine merdiven dayamış değil de vapurun en arzulanan kadını gibi kendinden emin oturuyordu. Demek 3 evin tapusu, kemik erimesine rağmen dik tutuyordu insanı. Yanlarında arkası bana doğru dönük olan bir adam vardı. Konuşmalarını dinledim, babam; “aferin aferin bizi ne zaman götüreceksin?” dedi. Demek babam ‘aferin’ demeyi biliyordu! Bir yerlere de gidiyordu. Acaba nereye gidecekti? Babamın elleri adama şefkatle uzandı. Oysa bana öfke hariç kalkmazdı. Arkası bana doğru dönük olan adam; “ Bilemiyorum belki de hafta sonu baba.” dedi.

   BA BA.