Merhaba
demek kadar zor bazen bir yazıya başlamak. Sürekli mükemmel başlangıcı
tasarlıyorsun kafanda ve sürekli devamını getirecek şekilde uğraşıyorsun bunun
için. Tek bir cümle yeterli gelmiyor. Bu bahsettiğim; mükemmel başlangıç.
İstiyorsun ki her şey mükemmel olsun. Tek kelimeyle başlayıp devamının
kendiliğinden gelmesini beklemek; her şeyi kadere bırakmak ve acımasız
sonuçları en başından kabullenmek gibi geliyor sana o anda. İlk kelime mesela;
mükemmel olmalı. İlk cümle, ilk paragraf; her şey başından sonuna mükemmel
olmalı. Yapan var mı, var. Ben yapamıyorum. Mükemmel başlayıp bitirdiğim her
şey bir nefes kadar yaşıyor.
Madem
özendiğim pek çok şey gibi buranın da bokunu çıkardım, kurguyu hikayeyi falan
salıp günlük gibi devam edeyim. Yakında tumblr kızı olurum, demedi demeyin.
Bir
durumu, bir anı, bir insanı özel kılan nedir; bunu merak ediyorum şu sıralar.
Bir merhaba, içinde ne kadar anlam barındırabilir; bir nefes, kaç dakikalık bir
ömür katar hayata veya bir bakış saniyede kaç kanat çırpışı sağlar sağlıklı bir
insanın içinde yaşayan o kelebeğe? Ve neden bir anda çalışmaya başlar tüm bu
paslanmış mekanizma?
Çok
zamandır yazmıyorum, çok zamandır hissetmiyorum; paragrafları kısa tutmam bu
yüzden. Ayrıca dikkatim çok kolay dağılıyor. Madem rahat olacağım; cümleleri de
paragrafları da istediğim gibi kurar ve bölerim. Şu sineği yakalarsam belki
değişir bir şeyler ama o iş de olacak gibi değil. Banio’nun broşürünü rulo
yaptım, sürekli vurmaya çalışıyorum sineğe; rulonun ucu hedefi vurduğu anda
gözlerim sineği arıyor fakat sinek çoktan uçup gitmiş oluyor. Acele etmek lazım,
bazı şeyler için hızlı olmak lazım. Bir şeyleri hayatından çıkarmak istiyorsan
veya hayatına sokmak istiyorsan hızı olman lazım. Bu dünya uyuşukluğu ve
yorgunluğu kabul etmiyor. Sonunda kupkuru bir odada, ufacık bir sinekle
anlaşmaya çalışırken buluyorsun kendini.
Kafamda
çalan şarkılar beni abartıya sürükleyecek gibi. Samimiyet dedim, salmak dedim,
yazı sıçmak dedim. Sözümün arkasında kalıp, okuyucuya hiçbir şey vermeden
siktir olup gitmem lazım şimdi. Biz de bilirdik güzel şeyler yazmasını; fakat
aptal idik esirgedik bir gönül merhabasını.
Bu yazı
sıçma olayının sonu yok, oturup sabaha kadar yazabilirim ve ne bana bir faydası
dokunur ne de okuyan insana. Salıp gitmek en güzeli. Salondaki sehpanın üzerine
yatıp yüzüyormuş gibi yaptığım günler geliyor aklıma. Peki büyüdüğümde, uçuyorum
sandığım zamanlarda da aslında yerimde mi sayıyordum acaba? Peki her zaman mı
böyle güzel bakıyorsun sen?
Yaza Mazar