Bu buz gibi evlerde nasıl bozuluyor bu çorbalar?
Oysa burnum hep soğuk. Odamın berbat
manzarasına bile alıştım. Günbatımı güzel görünüyor. Arkadaşımın odasına
sürekli yaprakları dökülen ağaç var bir de. Hayat bizi yordu diyoruz ya, hayat
mı yoran, yoksa kurduğumuz düzen mi? Şehrin azıcık dışına çıktığımda, kamp
ateşi için odun toplarken, akarsuyun o ince sesini duyarken ya da çiçekleri izlerken
hiç de yorulmuyorum oysaki.
Çalıların arasından geçerken sıyrılan kollarım, fazla yürümekten
sızlayan ayak tabanlarım, terlemiş sırtım beni hiç de yormuyor. Fakat ekran
başında oturmak, faturaları ödemek, çöpleri çıkarmak, hatta onları üretmek çok
yorucu. Bir zamanlar hayalimiz olan işlere gitmek, o işlere girmek, girerken
yalanlar söylemek yorucu. Çünkü hayalimizdeki gibi olmadıklarını gördük.
Bir iş yapma hayaliyle büyütüldük. “Ne olacaksın?” sorusuyla. Bir şey,
biri değil miyiz zaten? Hiçbir şey üretmeden aynı şeyleri tekrarlamak bir şey
olmak mı gerçekten? Başkalarına ait yalanları yazmak ve o ay maaşının
gecikmeyeceğini ummak. Maaş almamızın sebebi, bir hayale inanıp yalanları yazmaya
devam edebilmek mi? Hiç hayatınızda başka kuşun yuvasını yem karşılığında
temizleyen bir güvercin gördünüz mü? Bunları biz icat ettik. Şimdi de içinde
yaşamak için debeleniyoruz işte.
Gençler iş beğenmiyor. Acaba o işler gerçek birer iş olmadığı için
olabilir mi? Sizce ben köyümde büyüsem, tarlamda ürettiklerimi yesem,
komşularla takas yapsam, bana “bir şey” olmak diye dayatılan eylemleri de
keyfim için yapsam, iş beğenmez mi olurdum? Aklıma gelir miydi bunlar? Elbette bu
bir ütopya artık. Şu an bunu yapmak isteyenlerin de durumunu tartışmaya gerek
yok.
Bir de meslekler ve onlara yüklenen anlamlar var. Madem hayatta kalmak
ve toplum nazarında bir şey olmak için büyütüldük, bırakın bari onu istediğimiz
gibi olalım. Hep çok fedakar olmalısınız. Bu mesleğin en ünlüsü neyse, siz ona
benzemelisiniz. Doktorlar sınır tanımaz olmalı, gazeteciler savaş muhabiri,
öğretmenler köy öğretmeni. Seçme şansı mı? Onu daha konuşmaya başlamadan
kaybettik. Bebeklerin önüne türlü edevatlar koyar ve mesleğini tahmin ederler.
Annenin karnına bakar cinsiyetini tahmin ederler. Sonra sonsuz olasılık varmış
gibi görünen bu dünyada kamp ateşi yaktın diye sana deli derler. Ama çok soğuk
değil mi? Ama çok yorucu değil mi? Değil. Bu merdivenleri çıkmak zor. Bu evler
soğuk. Bu yakıtlar pahalı. Markete gitmek desen travma. Rahat bırakılma
isteğiyle dolup taşan bir nesiliz işte. Gideyim de bir çorba içeyim,
bozulmasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder