“ ‘Yalnız’ zor olmuyor mu bu yolu yürümek?”
“ ‘Yalnız’ değilim, ‘tek
başımayım’.”
Ukraynalı bir çocuktan Likya Yolu’nu yürürken duymuştum bu cümleyi. Bana
pek çok şeyi sorgulatmıştı. Şimdi üzerine biraz daha düşünme zamanı…
Hemen her zaman olduğu gibi, çevremde insan olmasından bunalmışken
düşündüm bunu. Onların kavgaları, atışmaları beni bağlıyordu tabi ki. Sosyal ve
dışa dönük insanların başının belası bir sorun; asla tek kalmak istemediğinizin
sanılması. Oysa bu bir hayatta kalma yöntemi. İletişim, beslenmek için
bulaşıkları yıkamak gibi zorunlu bir ihtiyaç. Fakat kahve kupam yumurta
kokuyor. Yani her zaman doğru değil, doğru yapılmıyor.
Bazen sosyalleşmek de yumurta kokuyor. Ama pazar sabahı yenen güzel bir
kahvaltının yumurtası gibi değil. Öğrenci evinde iyi yıkanmamış bulaşıklara
sinmiş kötü bir koku. Günümüz dünyasında hayatta kalmanın iki yolu var bence;
birincisi en iyi arkadaşının kendin olması. İkincisiyse iyi konuşmayı bilmek.
Üçüncüyse bulaşıklara çamaşır suyu eklemek olabilir.
Evet bulaşıkları iyi yıkamanın da kötü yanları da var. Eviniz temiz,
yemekleriniz güzel olursa, insanlar size gelmekten çekinmezler. İyi de
konuşuyorsanız, içlerindeki ilkel sosyalleşme isteğini tatmin edersiniz.
Tebrikler mastürbasyon malzemesi oldunuz. Sonuç: en iyi arkadaşınızdan
uzaklaşırsınız, kendiniz. Hayatta kaldık, fakat her zamanki malum soru geldi
yine; huzurlu muyuz?
Mutluluk, gereksiz büyütülen bir kavram. Abartılması gereken kavramın
huzur olduğunu düşünüyorum. Peşinden koştuğunuz işleri, aşkları, arkadaşlıkları
düşünün. Mutlu oldunuz mu? Evet. Peki huzurlu muyduk? Hayır. Huzursuzluk, ki
onun uğruna buralara gelmiştik, dişlerinizi parçalamanıza, saçlarınızı
beyazlatmanıza, ellerinizin titremesine ve tütün kullanmanıza neden oldu. Değer
miydi?
Pek de haz etmediğim çocukluğumu hatırlıyorum. Kayda değer en güzel şey
hayal gücüydü. Ranzamın ahşap merdiveninin pir parçasını insan beller,
saatlerce oynardım. Bazen yaşadığımız maceralar o kadar duygusal oluyordu ki
ağlıyordum. Dışardan tuhaf görünen bir çocuk olmamı bir kenara koyarsak,
yalnızlığı atlatmıştım, tek başımaydım ve huzurluydum. Uzaktan bakan gözler
için garip görünebilirdim ama ben, iyiydim.
Şimdi olayın başına dönersek, Vulat – her nasıl yazılıyorsa umurumda değil- ismindeki Ukraynalı genç, paylaştığımız
yemeği beğenmemiş, sigaramızdan içmemiş, sabah da bizi beklememişti. Fakat
bilmediği bir ülkenin ormanlık yollarında yolculuk ederken, bana “tek başına”
ile “yalnız” arasındaki farkı bir cümleyle belletmişti. Kendimi ifade
edişimdeki yanlışı düzeltmişti. Yalnızlık değil, tek başınalık istiyordum.
Huzur, en iyi arkadaşımla huzurla kalmak ve yumurta kokmamak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder