Hayatta yağmur olmak da var, bir şişe içinde su olmak da…
Ben hep mutfak
damacanası oldum. İsteyen istediğinde kafama basıp içimi dışıma çıkardı ve
parkelere dökülmeyeyim diye altıma bir havlu serildi. Dökülmemin engellenmesine
gerek yoktu, yere dökülmeyeyim yeterdi…
Bugün yine buzdolabının üstüne baktım. Yapılacaklar listem.
Her zaman yatmadan hazırlarım. Az uyuduğum için
unutganım. Kafama kaç kez basılacağını yazarım hep böyle.
Dosyalar hazırlarım,
ütü yaparım, toplantıya koşarım, salata yaparım, onlar televizyona bakar ben listemi
hazırlarım. Damacananın altına bir havlu koyarım. Parkeler ıslanmasın…
Bugün kafama en az on
kez basılacak.
Belki de izin vermem! Nihayetinde güçlü bir damacanayım. Bir
tren bileti alacağım ve…
Sadece o kadar işte!
Her şey saniyenin
onda birindelik bir anda geçti. Hızla sırt çantamı aldım. Gerekli her şeyi
koydum, zaten çok az şey gerekliydi.
Öyle koştum ki merdivenlerden, asansör aklıma gelmedi.
İstasyon meğer ne yakınmış! İlk gelen trene atladım.
Dünyanın en güzel
treni olmalı bu. Dışarda uzun uzun otlaklar var. Öldüğümde böyle olacak işte.
İncecik bir elbiseyle, çıplak ayaklarım nemli toprakta, saçlarım nazikçe
uçuşurken, sonsuz mutluluğa sahip olacağım.
Otlar bacaklarımı ve
avuç içlerimi gıdıklayacak. Şimdi gördüğüm tüm bu güzel şeyler, yalnızca
oradaki gerçek dünyanın yansımaları olsa gerek. Cennet ya da idealar evreni
gibi.
Başımı cama yaslayıp özlediğim tüm duyguları kokluyorum bir
süre daha. Sonra çantamda telefonum çalıyor. Evden arıyorlar.
Kapat tuşuna
basıyorum, sadece bir gün olsun, otlarla birleşen bir yağmur damlası kadar
özgür.
Ben bugün yağmurum… Bukalemun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder