Son bir
şans diye çıkıyorsun evden, yağmur nasılsa az yağıyor diyorsun, bugüne kadar
hiç şemsiye kullanmadım zaten. Dört kilometre yolu, yürüyerek, koşarak
bitiriyorsun. Yol boyunca gereksiz insanlarla muhattap olmak zorunda
kalıyorsun.
"Pardon, en güzel müzik nerede acaba?"
Yağmur
hızlanıyor, sen de hızlanıyorsun. Islanma korkusuyla değil ama. Geç kalacaksın
hızlanmazsan. En az yağmur kadar hızlı olmalısın ki; aradığın o güzel müziğe yetişebilesin.
Dakikalar yağmur damlaları gibi
akıp gidiyor, sonunda aradığın müziği buluyorsun. Bu son şansın dans edebilmek
için. Son şansın kendini gösterebilmek için. Son şansın her şeyi düzeltebilmek
için.
Aradığın
o güzel müzik, yağmurun sesini bastırmaya çalışıyor. Ses dalgalarıyla yağmur
damlaları savaşıyor, sen hiçbir şeye aldırış etmeden dans etmeye başlıyorsun.
Tek başınasın. Kimin umrunda ki... Güzel müzik bitmek üzere, son notalar biraz
sonra basılacak, o güzel akoru son kez duyacaksın. Daha iyi dans etmen
gerekiyor. Aşkı tekrar yaşamak istiyorsan, daha güzel dans etmelisin.
Yağmur
o kadar hızlanıyor ki, beklediğin o son akoru bile duyamıyorsun. Müzik bitiyor
ve sen ortada kalıyorsun. Islanmak yine umrunda değil, zaten yeterince ıslanmışsın.
Senin derdin dans edebildiğini görmek. Bir işaret bekliyorsun. Bir işaret
gelsin ve güzel dans ettiğimi anlayayım diyorsun. Gelen tek işaret, lüks bir
dört çarpı dördün seni çamura boğması oluyor. Henüz ıslanmamış bir sigara
yakıyorsun ve düşünüyorsun:
"Neyse, hiç yeteneğim yoktu zaten."
Yaza Mazar
nymphomaniac filmindeki 3 adam 3 ton sahnesini hatırlattı bana...çok güzel
YanıtlaSil