10 Mayıs 2016 Salı

Maria Quiet Çalıyordu

Bir şehri terk ederken tren seni sürüklüyordur ve saçların rüzgarda savrulur. kalbin patlayacakmış gibi bir coşkuyla dolar. Yanakların ağrımıştır gülmekten. Yaz günü, tüm yurtta yalnızca Afrikalı kızlar ve sen varsındır. Bir de çok beyaz arkadaşın. 

Ev şimdi çok uzakta. Kalbin çok uzakta. 7. Katın yangın merdiveninden karşı mahalledeki hayatları ve çitlerin ötesindeki korkunç fabrikaya bakarsın. Gökyüzü boğucu bir bulutla kaplıdır fakat havada bitkilerin geceye özel o kokusu asılıdır. Hiç bilmediğin şarkılarda, hiç bilmediğin yerlerde geçen, çok iyi bildiğin biri hakkında, belirsiz bir tarihte geçen bir hayal kurgularsın. 

Her şehrin ışıkları da, orman karanlığı da kendine özgüdür ve kaldırım taşları da. Her izmarit farklı bir türkü söyler çünkü. Her yerin kedisi kendine. Eskiden ne çok söğüt ağacı olan yerlerde oynardım, evim yapardım diye düşünürsün. O günler uzaktadır. Üstünden bir uçak geçer. Şehir uyurken oradakiler uyanık mıdır? 

Bu tam da çiş gibi, ağlama krizi gibi, kusmuk gibi aniden gelen bir yazıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder