1 Ağustos 2016 Pazartesi

Sayın özgüvenliler!

Bir canlının yaşamını sürdürebilmesi için kendini güvende hissetmesi gerekmektedir. Kendini güvende hissedebilmesinin de ön koşulu kendine olan güvenidir. Kendine olan güveni eğer yetersizse, dünyadaki en güvenli yerde bile kendini güvende hissedemez dolayısıyla yaşamını sürdüremez.

İnsanlar zaman zaman kendilerini güçsüz hisseder, kendilerinden hoşlanmazlar veya nefret ederler fakat genel olarak yaşamak için kendileriyle barışık olmaları gerekmektedir. Hayatla mücadele ediyorken aynı anda kendileriyle mücadele edemezler ve kendilerini olduğu gibi kabul etmek zorundadırlar. Aslında bu bir kabullenme de değildir. Kendine alışma ve kendine aşık olma. Evet, bencilliği bu şekilde tanımlayabiliriz bana göre.

Ben özgüveni minik paketlerle alan bir insanım. Homeopatik insanlar gibi bir gram özgüvenle hayatımı sürdürmeye çalışıyorum ve sürekli kendimle mücadele etmek zorundayım. Bu o kadar zor bir şey ki Ekmek almaya Bakkala gitmek bile yorucu olabiliyor. Çünkü kaliteli ekmek alabilmek için evimin altındaki bakkalı es geçip diğer bakkala yürüyüp alışverişimi yapıp sonra elimde poşetlerle evimin altındaki bakkaldan geçmem gerekiyor. Bakkaldaki Teyze çıkıp yadırgayan bakışlarla bakacak diye çekiniyorum. Bazen kendimi yenemeyip evin altındaki bayat ekmeklerden almak zorunda kalıyorum. Bu basit bir örnekti sadece, bunu bütün güne yayarsanız, fiziksel olarak hiçbir şey yapmadığım günler bile yatağa çok yorgun giriyorum. Galiba bu yüzden yastığa başımı koyar koymaz uyumam.

Kendimi yanında güvende hissettiğim üç-beş kişi dışında, insanlarla birlikte olmaktan nefret ediyorum. İçine kapanık bir insan mıyım bilmiyorum. Bildiğim tek şey, insanların yargılarından ölesiye tiksinmem. Lanet insanlar, lanet yargılar, lanet prosedürler, lanet yaşam!

Kendimi bildim bileli bu durumun içerisindeyim ve yaşadıkça bundan nefret ediyorum. Kaçmak için saatlerce bilgisayara gömülüyorum, dizi izleyip amaçsızca oyun oynuyorum. Çünkü olmayan dikkatimle bir şeylere odaklanmaya çalışmak beni bu hayat mücadelesinden bir nebze olsun soyutluyor ve beynimi biraz kapatıp dinlenebiliyorum. Bazen de tüm bu sikik şeyler beni o kadar dolduruyor ki üç-beş günlük sikerim sizi de, özgüvenini de diyip umursamaz bir hava alıyorum. Özgüvenimin yerine gelmesi değil, tamamen öz korumamı indiriyorum. Araba çarpması, kavga etmek, insanlarla boğaz boğaza gelmek veya bunlardan çok daha olası yanımda bir bombanın patlaması zerre kadar umurumda olmuyor. İşte o zamanları seviyorum fakat o zamanlar çevremde kimse kalmıyor.


Geçen hafta bitirdiğim  Breaking Bad dizisindeki Walter White’a benziyor olabilirim biraz. Acaba inanmadığım her hangi bir tanrıya dua etmeye mi başlasam Cilt Kanseri olmak için? Veya saatlerce güneş altında kalıp günde dört-beş paket sigara mı içsem? Veya tüm bunlara bir son verip fişimi mi çeksem? Ne yapsam ey insanlık, siz herşeyi bilir ve üstesinden gelirsiniz sayın özgüvenliler!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder