Bir canlının yaşamını sürdürebilmesi için kendini güvende
hissetmesi gerekmektedir. Kendini güvende hissedebilmesinin de ön koşulu kendine
olan güvenidir. Kendine olan güveni eğer yetersizse, dünyadaki en güvenli yerde
bile kendini güvende hissedemez dolayısıyla yaşamını sürdüremez.
İnsanlar zaman zaman kendilerini güçsüz hisseder,
kendilerinden hoşlanmazlar veya nefret ederler fakat genel olarak yaşamak için
kendileriyle barışık olmaları gerekmektedir. Hayatla mücadele ediyorken aynı
anda kendileriyle mücadele edemezler ve kendilerini olduğu gibi kabul etmek
zorundadırlar. Aslında bu bir kabullenme de değildir. Kendine alışma ve kendine
aşık olma. Evet, bencilliği bu şekilde tanımlayabiliriz bana göre.
Ben özgüveni minik paketlerle alan bir insanım. Homeopatik
insanlar gibi bir gram özgüvenle hayatımı sürdürmeye çalışıyorum ve sürekli
kendimle mücadele etmek zorundayım. Bu o kadar zor bir şey ki Ekmek almaya
Bakkala gitmek bile yorucu olabiliyor. Çünkü kaliteli ekmek alabilmek için
evimin altındaki bakkalı es geçip diğer bakkala yürüyüp alışverişimi yapıp
sonra elimde poşetlerle evimin altındaki bakkaldan geçmem gerekiyor. Bakkaldaki
Teyze çıkıp yadırgayan bakışlarla bakacak diye çekiniyorum. Bazen kendimi
yenemeyip evin altındaki bayat ekmeklerden almak zorunda kalıyorum. Bu basit
bir örnekti sadece, bunu bütün güne yayarsanız, fiziksel olarak hiçbir şey
yapmadığım günler bile yatağa çok yorgun giriyorum. Galiba bu yüzden yastığa
başımı koyar koymaz uyumam.
Kendimi yanında güvende hissettiğim üç-beş kişi dışında,
insanlarla birlikte olmaktan nefret ediyorum. İçine kapanık bir insan mıyım
bilmiyorum. Bildiğim tek şey, insanların yargılarından ölesiye tiksinmem. Lanet
insanlar, lanet yargılar, lanet prosedürler, lanet yaşam!
Kendimi bildim bileli bu durumun içerisindeyim ve yaşadıkça
bundan nefret ediyorum. Kaçmak için saatlerce bilgisayara gömülüyorum, dizi
izleyip amaçsızca oyun oynuyorum. Çünkü olmayan dikkatimle bir şeylere
odaklanmaya çalışmak beni bu hayat mücadelesinden bir nebze olsun soyutluyor ve
beynimi biraz kapatıp dinlenebiliyorum. Bazen de tüm bu sikik şeyler beni o
kadar dolduruyor ki üç-beş günlük sikerim sizi de, özgüvenini de diyip
umursamaz bir hava alıyorum. Özgüvenimin yerine gelmesi değil, tamamen öz
korumamı indiriyorum. Araba çarpması, kavga etmek, insanlarla boğaz boğaza
gelmek veya bunlardan çok daha olası yanımda bir bombanın patlaması zerre kadar
umurumda olmuyor. İşte o zamanları seviyorum fakat o zamanlar çevremde kimse
kalmıyor.
Geçen hafta bitirdiğim
Breaking Bad dizisindeki Walter White’a benziyor olabilirim biraz. Acaba
inanmadığım her hangi bir tanrıya dua etmeye mi başlasam Cilt Kanseri olmak
için? Veya saatlerce güneş altında kalıp günde dört-beş paket sigara mı içsem?
Veya tüm bunlara bir son verip fişimi mi çeksem? Ne yapsam ey insanlık, siz
herşeyi bilir ve üstesinden gelirsiniz sayın özgüvenliler!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder