14 Eylül 2017 Perşembe

Anahtar Benim



 Girdiğimde soluk, mavimsi bir ışığı vardı evimin. Durgun. saat sesi bile olmayan, ara sıra buzdolabının titrediği bir ıssızlığı. Dünyanın en sıcak yuvası değildi. Dünyanın en nötr yuvasıydı. Bana ait. Ben de nötrdüm, kızgın olmaktan yorgunum. Topuklulardan yorulmuş ayaklarımı parkelerimde sürüklerken televizyonu açar, ben soyunurken yapayalnız hissetmezdim.
 Kapıyı her açışımda, ister iş dönüşü ister market, şükrediyordum. bir ara bir adam vardı. Ben uyuklarken o loş sıcak gece lambası ışığında kitap okurdu.Çok ama çok güven verici bir adamdı. Çok aşık değildim ama kalması hoşuma gidiyordu. Silik şimdi. İyi hatırlamıyorum ama ince bir yüzü vardı. Renkler ve nevresimler gibi soluktu.
  Yemek yapmaya üşenirdim bazen. Koca bir tabak mısır gevreği ya da yoğurt alır film izlerken yerdim. Sonra her zaman koltukta duran battaniye altında uyurdum canım isterse. Şarap içerdim kimi zaman. Çok insan gelmiyordu ama bir kaç dostum uğrardı arada.Onlara da açardım.
  Şimdi oradan ışık yılı olmasa da yeterli seviyede uzağım. Geçen her gün sınırlarımı zorlayarak yürüyorum evime gitmek için. Loş odamı, kitaplarımı, at kılı saç fırçamı, siyah kılozetimi ve karınca akvaryumumu çok özledim. İçimin endişe ve korkuyla titremediği o geceleri, hayatımın yalnızca benim oluşunu, sorumlusu olduğum kimsenin olmadığı, işleri hep severek yaptığım o günleri çok özledim.
   Geleceği çok özledim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder